17 Eylül 2010 Cuma

sahaf


Bugün mutlu , bugün barışıktı tüm dünyayla , hepsinden önemlisi kendisiyle.
Hediye gibi gelivermişti huzur , durduk yerde , nedensiz. Bahardandı belki de , sımsıcak apaydınlık bir hava vardı dışarda. Gözleri yeni görüyormuşcasına, cevreyi merakla ve büyük bir açlıkla tarıyordu . Yollar , yürüyen insanlarla doluydu , ondan habersiz , kim olduğunu bilmeden yanından geçip gidenlerle . Çoğu zaman bu ona çok yalnız hissettirirdi kendini , ama bugün bir başkaydı içi. Umutlu , hedefi olan insanlar gibi heyecanlı,yeni bir şey olmasını bekler bir hali vardı. Mucizevi ; hayatının sakin , durağan, kendi kıvrımlarındaki akışını değiştirecek yeni bir sapak çıkacaktı karşısına biliyordu , hissediyordu.
Gözucuna bir dükkan iliştiğinde önünden geçip gidiyordu neredeyse. Tam beş on adım geçmişken , geri döndü , camın önüne dikildi. Vitrinde bir sürü eski yüzlü ,çeşit çeşit , renkli resimleri ve yazıları olan kitaplar duruyordu. Kitapeviymiş diye geçirdi aklından , aradığı bir kitap varmıydı diye zihnini yokladı. Aklına gelmedi, yine de içeri girmek istedi sıf meraktan ,sırf değişiklik olsun diye. Biliyordu bir yerde bir şey olacak , neden burası olmasındı ? Hiç bir şey düşünmeden, ne söyleyeceğini planlamadan girdi içeri. Sadece burnuna çarpan kokudan dolayı bile kendini bu kararından dolayı kutladı. Bugün seviyordu ya kendisini, ne yapsa ödüllendirecekti. Duvarları yüksek , loş , serin , belki binlerce, milyonlarca kitabın raflarında kendilerini isteyenler için hazır bekletildiği , belki de beklediği bir dükkandı burası. Sahibi yok gibi , oyuncak evi gibi. Dokunmaya çekindi , gözleriyle bakıyordu ne aradığını bilmeksizin , eline almak için içi gide gide. Köşeden biri çıktı , dükkanın arka köşesinden . Buranın sahibi idi besbelli. Üst üste yığılı kitaplardan yapılma köşe ofisinde , bekleyen , beklediğini hiç belli etmeyen , hatta doğru yerdemiyim diye insanı kendinden şüpheye düşüren, çatık kaşlı , kır bıyıklı , orta yaşlı , orta boylu , bıçkın sahaf.
............................
Dışarının sıcak ve boğucu havasına karşın dükkanın içi serindi. Sabah kapıyı açarken , bugünün , herzamanki sıradan günlerden biri olacağını bilerek adımını atmıştı içeri. Raflara göz attı gayri ihtiyarı , herşey bir önceki akşam bıraktığı gibiydi. Akşam kapatıp gitmeden önce , eğer satılan kitaplardan boşalan yer olursa ki , bu sık rastlanan bir durum değildi , üst kattaki arşivinden , boşalan türün bir benzerini alır ve ilgili rafa koyardı. Bu her zaman tekrarlanan bir ayin gibiydi onun için . Hepsinin yerini tek tek bilir , çok gerekmedikçe bilgisayara bakmazdı , ama bazen öyle garip istekleri olurdu ki müşterilerinin ... Kitapları raflarda ; kendi yerleştirdiği biçimde , meraklı ve gerçekten kendilerini almak için uzanan ellere hazır bir biçimde bekliyorlardı . Hikayelerin arasına gerilim , mizahın yanına bilim kurgu , karikatürün yanına bilimsel kitapları asla koymazdı , her türün kendi arasında bir dayanışması olduğunu , birbirlerini tamamladıklarını düşünürdü kendince. Yerlerini değiştirmek, bu dayanışmayı bozmak gibi gelirdi ona.

İşte bu yüzden müşterilerine rahat vermezdi hiç , sevgiliyi sakınırcasına kollardı kitaplarını. Duvarlara yazdığı uyarı mesajları ile insanları ürkütüyor olmayı hiçmi hiç umursamazdı. Düşünürdü ve sanırdı ki böyle yaparsa , kıymet bilmezlerin elinde heder olmazlardı.
Hele hele, geçici bir heves uğruna alınıp da daha kapağı bile açılmadan, kokusu bile duyulmadan rafa kaldırılma ihtimali çok sinirlendirirdi onu. Gerçekten isteyeni gözünden tanırdı , sorularından bilirdi. Onun kitapları , bu sıralar en çok okunanlar listesinde olduğu için , ya da elde tutulup hava atmak için değil , gerçekten istendikleri için , çok arandıkları , bulundukları andan itibaren tadına vara vara okunup , sonra tekrar , bir tekrar daha sayfaları çevrileceği için vardı .Ve kitapla müşterinin buluşma anında , sessiz bir söz verilirdi sahafa ; “ona iyi bakacağımdan endişen olmasın.” Sahaf her bu sözü aldığında , umuda kapılırdı. Dünyada ; saklı kalmışları , üstüne zamanın tozu konmuşları, unutuldukları yerden çekip çıkaran insanlar hala var diye.

Açık kapısından bir müşteri girdi içeri. Hiç acele etmeden , izlemeye koyuldu onu. Dükkanın, üst üste konan kitaplarla sığınağa dönüştürdüğü arka köşesinden . Kimbilir ne arıyor diye geçirdi aklından. İlk cümlesini tahmin etmeye çalıştı. Meraklı ama ne aradığını bilmeyen bir hali vardı. Geçerken uğramış gibi , sıcaktan bunalıp buraya sığınmış gibi. Sevmezdi böylelerini. Umudu kırıldı . İstemeye istemeye köşesinden çıkıp , kadına doğru gitti. “Ne aramıştınız?” . Dalgın dalgın cevap verdi kadın “bakıyorum” . “Bunlar bakılık değil” demek geldi içinden , kendini tuttu. Nazik olmaya çalışıyordu. Köşesine geri çekildi , gereksiz ellemese bari diyerek. Kadının ürkek elleri kitapların üzerinde geziniyordu , hiç birine tam olarak dokunmadan . “Oskar Wilde , Jules Verne’nin çocuk kitapları var mı ?” diye durduğu yerden köşeye doğru seslendi. Sahaf , sıkıntılı sıkıntılı yerinden kalkıp geldi ve tezgahın altından, çevirisi yeni , çocuk anlar diyerek “Denizler altında 20.000 fersah” kitabını çıkardı. “Borcum ne?” diye sordu kadın , “bu bedava , ben çocuk kitabı satmam , biri gelmiş koymuş buraya ” dedi sahaf kayıtsızca. Kadın bakınıyordu hala , gitmek istemez bir hali vardı. “Sait Faik ‘in hikayeleri bulunur mu?” diye sordu sonra . İlgisini çekti sahafın. Bu zamanda pek aranmazdı çağdaş edebiyat yazarlarından başkası. Eski dostlar hatırlanır mı olmuştu ? Yüzündeki ilgili ifadeyi farketmiş olsa gerek ki , kadın devam etti. “Ben hikaye yazmaya çalışıyorum , daha doğrusu bir kaç denemem var” dedi çekinerek. Daha bir ilgisini çekti .
“Gönderiyormusunuz bir yerlere?”
“Hayır , sadece yazarım , bende durur.”
“Kim bilecek ki sizi?”
Kadın mahçup , utangaç gülümsedi. Yanlış bir şey söylemekten korkar bir hali vardı. Cesaret vermeye çalıştı sahaf , “size bir çay söyleyeyim” konuşma devam etsin istiyordu.
“Ben öyle herkese satış yapmam , herkesle de sohbet etmem” . Duvardaki yazıları gösterdi. Ne istediğini, ne aradığını bilmeyen , meraklı ellerine hakim olamayan müşteriler için olan yazılarını .
Kadın güldü yine , bir şey söylemedi. Kadının sessizliğini , bilgeliğine , anlayışına verdi bu onu rahatlattı. Kendini anlattı , kitaplarını anlattı , kadını dinledi. Bir dönem , aynı dünya manzarasına bakmış iki insan, benzer üniversite anıları , benzer korkular ve güvensizliklere rastladı konuştuklarında. Özele girilmeden , birbirlerinin isimlerini bile sormadan kurulan bir sohbet ortamı , kendiliğinden gelen . Çaylar bitti , yeni sigara siparişi bile verildi . Bir kaç müşteri geldi , gitti. Sohbet hep kaldığı yerden devam etti. Kadın hep sedirin hemen kenarında , kalkar gibi oturduğu yerde. Telefon çaldı sonra. Kadın kalktı , adam telefona cevap verdi , çoşkuyla . Bir kart uzattı kadına , aldı kadın , hoşçakalın dedi arkasını döndü ve çıktı dükkandan.
................................
Sahaf , dükkanın demir kapısını açtı. Günlerden Cuma , hava biraz kapalı, hafifte rüzgarlı idi. Ürperdi azıcık , pek üşümezdi oysa. İçeriyi havalandırdı , raflara ve tezgahtaki kitaplara baktı. Her şey yine bıraktığı gibiydi. “Her gün aynı be” diye mırıldandı “ne bekliyorsun ki?”
Dükkanin arka köşesine doğru gitti , “keşke akşamdan küllükleri boşaltsaydım” diye düşündü , ne berbat kokmuştu . Eliyle havayı kovar gibi yaptı bir kaç kez. Bir sigara yaktı, telefona uzandı. “Mahir bir çay kap gel , hadi aslanım.” Bilgisayarın düğmesine dokundu ayağıyla, gürültülü fan sesiyle çalışmaya başladı alet. Siyah ekranda , beyaz yazılar aktı bir sure , sonra Windows logosu ve mavi ekranda “hoşgeldiniz” yazısı.İnternet bağlantısını tıkladı , bekledi. Mail kutusunun üzerine getirdi oku , sağ tuş iki kere tıkladı yine bekledi. Ekranda okunmamış mesajlar belirdi , isimlere göz attı çabuk çabuk. Tanımadık bir mail vardı üçüncü sırada. Tıkladı , bekledi........

4 yorum:

  1. Gördüğün gibi o kadar da zor değilmiş , sadece bir ucundan başlamak gerekli. Diğerlerini de bekliyoruz.
    O

    ps : Bu ilk olduğu için eleştiri yok , diğerlerinde aynı tolerans olur mu bilemem.

    YanıtlaSil
  2. ilk fırsatda uzun uzun okuyup degerlendırme yapacagım Sayın Kunder..:)elinize saglık blogunuz kıpır kıpır.

    YanıtlaSil
  3. Güzel bir başlangıç olmuş. Hayırlı yolculuklar dilerim :)
    İzliyor olacağız!
    Ahmet

    YanıtlaSil